Gül ve Avcı'yı incelediğimiz turumuzun 2. gününden herkese merhaba *-* Yine harika bir kitapla karşınızdayız. Bol sürprizli, bol etkinlikli, muhteşem bir tur sizleri bekliyor. Turumuzdan henüz haberdar olanlar üzülmesin, şu an için çok bir şey kaybetmiş değilsiniz. Tabi siz yine bir önceki gün neler yapılmış göz atmayı sakın unutmayın *-* İlerleyen günlerde Gül ve Avcı okurken neler dinlemeliyiz onu da paylaşacağım sizlerle ama gelin bugün şöyle bir alıntılara göz atalım ^-^
Genç adamın, maviliği gökyüzüyle yarışacak kadar berrak olan gözleri bir anda yukarıya kayıp kendi kehribar rengi gözleriyle kesişince, Evelyn Rosa ansızın öleceğini sandı. Bakışları bir müddet boyunca birbirine kenetlenirken genç kız panikle gözlerini kaçırdı.
Gökyüzü toprakla birleşmişti sanki!
Genç adam, tamamen yanıp kül olmadan kendine gelmişti. Bu adi kadına daha fazla kapılamazdı! Onun zayıf bedenini sertçe iterek kendinden uzaklaştırdı. Dağılmış şapkası ve sersemlemiş yüzüne sinirle baktı. Sonrasında elini tehditkâr bir biçimde kaldırdı ve dişlerinin arasından “Evimden, hayatımdan defol git!” diye haykırdı. Defol… Kalbimden de!
Sonra soluklandı ve yeniden gözlerini kocasına kenetledi. Yüzüne düşen koyu renk saçları, dolu dolu gözleriyle genç adamı zonmayarlu bir sına tabi tutuyordu. Destek aldığı tokmağı bırakarak çenesini dikleştirdi. “Sana deliller sunduğumda yaptığın bu ölümcül hata için kendinden nefret edeceksin. Ama ben senden nefret etmeyeceğim. Seni sevmekten asla vazgeçemeyeceğim.”
Julian bir volkandan farksız ateşler saçarak “Kes sesini! Defol!” diye bağırdı.
“Kendini buna inandırabilirsin, Rosa. Seni sevdiğimi ümit edebilirsin ve dilerim ömrün boyunca bu ümitle acı içinde kıvranırsın.”
“Ah sevgilim, beni hiç tanımadın değil mi?” diyen Evelyn kocasına bu defa hafif bir gülüş attı. Sonra tıpkı bir gelinciğin taç yapraklarına dokunur gibi nazikçe konuşarak sözlerine devam etti. “Senden yana hiçbir şey bana acı çektiremez. Bana vereceğin en ufak bir ümit ise hayatımı yaşanır kılar sadece.”
Genç adam hayat veren bir nefes olup kızın dudaklarına doğru gizemli bir cümle fısıldadı.
“Şeytanlar en büyük günahları işletecekleri zaman, bu günahları ilahi bir şekilde göstermekle işe başlarlar.”
Gördüğü kâbustan ötürü hala yatışmamış olan genç kadın “Beni bıraktığını sandım. Benden bıktığını, beni asla dinlemeyeceğini düşündüm. Uyurken aklımda sen vardın,” dedi ürkekçe.
Julian’ın kaş çatışı derinleşti. Gergince yanıt verip “Kâbusunun sebebi benim, öyle mi?” diye sordu. Evelyn’i bu denli sarsacak bir şeyin içinde bulunmaktan ötürü kendinden nefret etti.
“Hayır,” dedi kız. Bakışlarını muhtaçlıkla adama diktiğinde elini kaldırarak onun kalbinin üstüne yerleştirdi. “Hayır, kâbusumun sebebi sen değilsin. Asıl sebep seni kaybetme korkum.”
Soylu, Evelyn’nin kehribar rengi gözlerine dikmişti bakışlarını. Mavi camdan gözleri sadece bir saniye kendi gözleriyle buluşunca Evelyn heyecanla kalakaldı. Sonra soylunun bakışları, çatık kaşlarının gölgesi altında tüm salonda gezindi. Adam herkesin gözlerine tek tek bakıyor gibiydi. Genç kız anlayamadığı bir hayal kırıklığı içinde kendiyle yalnız kaldı.
Soylu herkese dikmişti bu gözlerini, belki de kimseye dikmemişti. Hayır, bedeni buradaydı, gözleri de, ama bakışları başka yerdeydi. Uzak bir noktaya dalmış, bir duvar saatinin bozuk yelkovanı gibi tek bir yere takılı kalmıştı.
Harewood Dükü kızın gece karanlığında siyaha çalan gözlerine dikmişti bakışlarını. Evelyn de öyleydi. Baktığı yer Julian ile doluydu. Onun varlığını gözleriyle seçebiliyordu ancak ruhuyla da adama nüfuz etmişti. Ya da adam öylece izin almaksızın gelmiş ve kendisine karışmıştı sanki. Gözlerden ibaret iki insan gibiydiler. Ancak Julian bu varlığı dudaklara da yaydı. Kızın başını kaldırmasını beklemedi, zira Evelyn başını zaten kaldırmış ve dudaklarını farkında olmaksızın aralamıştı.
“Baba, Bayan Druffo gitmesin diye bir şey düşündüm ben.”
Julian oğluna bakıp “Nedir?” diye sorduğunda Albert bilmiş bir ifadeyle “Bayan Druffo’ya vermen için sana güller koparacağım,” dedi. Ardından duraksamadan devam etti. “Çünkü sen bizim kocaman evimizin sahibisin. Eğer sen ona güller verirsen Martin amcanın güllerini çöpe atar ve evden de gitmez.”
“Tanrı aşkına Albert, bir kadın gitmek isterse güllerin buna engel olacağını mı sanıyorsun?”
“Ama baba, o zaman onunla sen evlen diyeceğim de Bayan Druffo seninle evlenmek ister mi bilmem.”
Julian kızı bir müddet teselli edip tepesinden sırıtırken elleriyle saçlarını ve hafif çıplak sırtını okşadı. Küçük inlemeler işittiğinde ise kızı kendisinden ayırdı ve yüzüne baktı.
“O halde benimle uyumak dışında bir seçeneğin kalmıyor,” dedi çapkınca sırıtarak.
“Ama siz, siz nerede uyuyacaksınız?”
“Yatağımda elbette. Ben de hayaletlerden korkarım,” diyen genç adam öyle çekici bir gülüş attı ki Evelyn onun yalanını bile baştan çıkarıcı buldu.
“Aşkım,” diye fısıldadı adam. Sonra kızın yüzünü avuçladı. “Ben bencil ve taş kalpli bir adamım, Rosa. Seni ve aşkının kıymetini bilmeyecek kadar kibirliyim. Bu doğru… Eğer gidersen kibrimde boğulurum, bencilliğimle yapayalnız kalırım. Bana bunu yapamazsın sevgilim. Beni sevmekten vazgeçemezsin!”
Evelyn başını iki yanına salladı. “İstesem de yapamam,” diye fısıldadığında yüzünü tutan nazik ellerin kasıldığını hissetti.
“Sen de benim kadar üzgünsün,” dedi genç kadın. Ardından erkeğe doğru bir adım attı.
Julian’ın yüzünden alaycı bir gülüş geçti. “Yanılıyorsun. Aksine, habis bir yükten kurtulduğum için seviniyorum.”
Evelyn gözlerini hüzünle kapattı. Yeniden açtığında bakışları yalvarır gibiydi. “Beni seviyorsun,” diye inledi.
Julian “Saçmalıyorsun,” dedi katı bir tonda. Mavi gözlerini gece karanlığında tehlikeli bir bakışla kıstı. “Seni sevmiyorum. Hiçbir zaman da sevmedim.”
“Sevdiğini biliyorum!”
“Bunu nereden uyduruyorsun! Sana ben mi söyledim bunu, yoksa aptalca zırvalıklarına inanacak kadar kendini mi kandırıyorsun?”
“Söyledin,” diyen genç kadın bir adım daha yaklaştı. “Hayır, dudaklarınla değil sevgilim, kalbinle söyledin ve ben seni kalbimle işittim!”
Evelyn elindeki tüylü şeyi o kadar hışımla sallıyordu ki bu hareketi genç adamın dikkatinden kaçmadı.
“O yelpazeyi biraz daha sallarsanız arabanın içinde bir fırtına çıkacak.”
Genç kadın gözlerini pencereden ayırıp adama baktı. Tanrım, böyle hafifçe gülerek zavallı bir genç kadına böyle çapkınca bakarken ona yaşatacağı yıkımı düşünmeyen bu bencil adama sinirlenmeliydi, ancak yapamıyordu.
Sadece “Üzgünüm Lordum, hava çok sıcak da,” diyebildi.
Julian kızın yanıtıyla küstah bir bakış atıp “Haklısınız Bayan Drummond, hava bunaltıcı. Muhtemelen daha açık bir elbise giymeyi tercih ederdiniz, değil mi? Ya da hiç giymemeyi…”
Ah, Evelyn kalbinin durduğunu sandı. Kendini usulca çekti. O gözleri görmeliydi. Anlaşılan kulakları yalan yanlış bir sürü şey işitiyordu, ama gözleri doğruyu görecekti. Bakışları sevdiği adamın can alıcı mavi gözlerine kenetlendi. Öfkeden bir iz aradı, bulamadı. Çatık kaşlar da yoktu. Daha ziyade üzgün ve pişman bir yüz gördü karşısında. Gözlerinin kendisini yanılttığına emindi.
İyi okumalar
YanıtlaSilEren birazsını da sonraki postlara bıraksaydın XD
YanıtlaSil