18 Nisan 2013 Perşembe

Francis Knight - Fade to Black/Karanlığa Doğru İncelemesi


Kategori: Roman, Macera, Fantastik, Distopya
Yazar: Francis Knight (Çeviren: Kahraman Türel)
Üretici: Elf Yayınları
Liste Fiyatı: t 19,00
Sayfa Sayısı: 442
Acı büyüsü, bundan çıkarılan güçle sağlanan enerji ve bunu elde etmenin bedelini canlarıyla ödeyen, çoğu kız, yüzlerce çocuk.

Aşağıdakiler ve yukarıdakiler, tıpkı bugün dünyamızda yaşananlara benzer türde bir ilişki içindeler. Yukarıdakilerin rahat yaşamı için feda edilen aşağıdaki insanlar onların kanını ve canını emen yukarıdaki egemen güç aşağıdakileri, hele de bunlar çocuklarsa, inançlarıyla kandırmanın korkunçluğu, işledikleri günahların kefaretini acı çekerek ödemenin kandırılmışlığı ve ilk başta salt kendi ailevi nedenleriyle yola çıkarak, bu acıya son vermeye çalışan hergele, günlük yaşayan bir kahraman. sonunda yaşamının bir yerinde dişe dokunur bir şeyler yapmakta olduğunun farkına varan bir hovarda, ilginç olduğu kadar, tüyler ürpertici öğeleri de olan bir çağdaş masal.
Karanlığa Doğru  keyifle okundu ve bitti, Hatta az önce kitaplığıma yerleştirdim ve bilgilerim tazeyken yorumumu yazayım istedim. Francis Knight'ın yarattığı bu farklı atmosferi sevmekle birlikte, okurken çoğu yerini eleştirmedim değil. Kafamda dolu soru işareti var ve bunları cevabı için ikinci kitabı beklemek zorundayım. Neyse ki Elf, seri kitapların devamını çabuk getireceğini söyledi bu yüzden diğer kitabı yakın zamanda okuyacağımdan eminim.
Mahala gerçekten çok farklı bir şehir ve bambaşka bir atmosfer. Nasıl desem, yukarı doğru büyüyen bir şehir hayal edin. Kitabın kapağına baktığınızda Mahala'nın genel görüntüsünü zihninizde canlandırmanız çok kolay olacaktır. Dışarıya tamamen kapalı bir şehir. Apartman boşluğu gibi desem yeridir. Dışarıda bambaşka bir yer olduğu biliniyor ama o tarafı kimse görmüyor. Dipten tepeye kadar herkes sadece şehrin iç yüzünü görüyor. Yukarıda yaşayan insanlar biraz daha şanslı çünkü onlar en azından gökyüzünü ve güneşi görebiliyorlar. Aşağıda yaşayan insanlarda aynalardan yada binaların yüzeylerinden yansıyan güneş ışığıyla yetinmek zorundalar en dipte yaşayan insanlar içinse gökyüzü uydurma bir şey. Her ne kadar apartman boşluğu gibi desem de en dibe güneş ışığı ulaşmıyor. Şehrin kendine has bir kast sistemi var. Mahala için değerli insanlar, örneğin din adamları, devlet adamları en tepelerde geri kalanlarsa zenginlik yada değerlilik durumlarına göre yukarıdan aşağıya sıralanmışlar. Sıralama nasıl değişir vs. henüz bunu bilmiyoruz. 

Karanlığa Doğru, distopya kategorisinde olsa da günümüzün geleceğini anlatmıyor. Bambaşka, daha alternatif, büyüyle teknolojinin harmanlandığı bir dünya burası. Kitabı okurken göreceksiniz ki Mahala, Bakanlık öncesi ve Bakanlık sonrası diye ikiye ayrılmış durumda. Bakanlık öncesinde yani henüz kendisi de büyücü olan bir Kral tarafından yönetilirken şehrin ihtiyaçlarını gidermek ve Mahala'nın ekonomik olarak tek dayanağı olan fabrikaların çalışmasını sağlayan enerjiyi üretmek için büyücüler kullanılmaktaymış. Tabi bu büyüler öyle bizim bildiğimiz gibi büyüler değil. Herkesin sahip olduğu bir yetenek değil büyü yapmak. Büyü yapabilmek için acı çekmen gerekiyor. Yapan kişilerde zamanla acıya dayanamaz hale geldiğinden, şehrin ihtiyaçlarına tam olarak yetişemiyorlar. Durum böyle olunca, büyü yerine alternatif çözümler aranmaya başlanıyor ve sonunda Sint bulunuyor.

Sint'in bulunması Mahala için değişimlerin başlangıcı sayılabilir. Krallık çöküyor yerine Bakanlık kuruluyor. Bakanlık yönetimi çok zor. Halk kısıtlanmış vaziyette. Bakanlığın onaylamadığı her şey yasak. İnsanları isyana yöneltir diye düşünüldüğünden şarkı bile dinlenilmeyen bir yer. Din öne plana atılmış ve şehrin alt kısmında kalan kişiler dinle avutulup hayatlarından memnunmuş gibi yaşamaya mahkum edilmişler. İnandıkları Tanrıça'nın sözlerini kullarına ileten Başdiyakoz denen bir ruhani liderleri var ve adam ne derse herkes kabul etmek zorunda. Tanrıçanın sesine itaatsizlik düşünülemez bile.

Rojan yani bizim ana karakterimiz işte bunun gibi kötü bir ortamda etliye sütlüye karışmadan, ne çok dipte ne ortalarda, kendi standardını yakalamış, hayatını asileri ve kaçakları bularak geçindiren bir adam. Hayatı boyunca büyük sıkıntılar çekmiş bakmış düşünmekle, çabalamakla olmuyor koyvermiş her şeyi. İlk bakışta hiç bir şeye müdanası olmayan, serseri, ağzı bozuk, dikiş tutturamamış garip bir karakter gibi dursa da bölümler ilerleyip onu daha yakından tanıdıkça aslında göründüğü gibi olmadığını öğreniyorsunuz. Her ne kadar sıradan biri gibi gözükmeye çalışsada Rojan, aslında bir acı-büyücüsü. Mesleğinde bu kadar iyi olmasının sebebi de bu. Onun büyüsü, bulmasını istediği kişilerin yerini tespit etmekte kesinlikle yanılmıyor. Zaten kardeşi de bu özelliğinden dolayı Rojan'a başvuruyor ya.

Rojan ve kardeşi birbirlerinden kopmuş, hatta neredeyse birbirlerini unutmuşlar. Ta ki, kardeşinin karısı öldürülüp, kızı kaçırılana kadar. Yaşanan bu olay ikisini bir araya getiriyor. Dediğim gibi Rojan'ı tanıdıkça onun öyle sığ bir karakter olmadığını göreceksiniz. Hiç tanımadığı yeğenini kurtarmak hayatını tehlikeye atmaya hazır. Büyüsünü kullanarak kızın yerini tespit ediyor etmesine ama kızın olduğunu varsaydığı yer şehrin dibinin dibi.

Çukur adı verilen bu yer, Bakanlığın başa geçmesiyle büyücüleri ve Sint'ten zehirlenen kişileri ölmeleri için tıktığı lağım gibi bir yer. Bakanlık işi bittiğinde orayı mühürlemiş ve halka buranın varlığını unutturmuştur. Zaten şehrin tepelerinde yaşayan insanlar kendi altını bile görmezken dibin de altını merak etmemişler bile. Düşün yani Rojan bile oranın varlığına inanmayanlardan. 

Hikaye bu olaydan sonra başlıyor. Çukuru, orada yaşayanları, hayatta kalanların neler yaptığını, Rojan'ın yeğenini bulma çabalarını ve Bakanlığın iç yüzünü öğreniyoruz. Rojan'a serüveni boyunca yardımcı olan karakterlerle tanışıp onların hayat öykülerine tanık oluyoruz. Olayların geçtiği atmosfer, mekanlar, insanların halleri ve yaşanan bir çok olay kesinlikle çarpıcı. Kaçırılan diğer çocukların hislerini, onların yaşadıklarını, gökyüzünü hiç görmemiş, güneşin sıcaklığını hissedememiş olmayı o kadar canlı, öyle gerçek hissettiriyor ki. kapılıp gidiyorsunuz kitaba. Sonuna gelindiğindeyse şunu anlıyoruz ki  yazar bizi diğer kitap için hazırlamış sadece. Asıl büyük olaylar ve Mahala'nın geleceği ikinci kitapta belli olacak. Diğer kitap için gün saymaya başladım.

Her kitapta olduğu gibi durağan bölümleri yok değil. Yeri geliyor olaydan öyle bir kopuyorsun ki ne yapıyorduk biz diye birkaç sayfa geriye gidebiliyorsun. Birde çevirisinde küçük aksaklıklar yakaladım. Hem okuyup hem cümleleri toparlamaya çalışmak okuma temposunu biraz düşürüyor. Bu yüzden puanını kırdım. Yinede bu tarzı seven kişilere hitap edebileceğini düşünüyorum.

Yorumlamam için kitabı bana yollayan Elf Yayınları ailesine çok teşekkür ederim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...